Hayatımızın bazen anlamaya, bazen takip etmeye yetmeyeceği ya da kişisel deneyimlerimizle ulaşamayacağımız hayatları, olayları ve bilgileri 110 dakika gibi kısa bir süre içinde gözümüzün önüne getiren ''büyülü dünya'' sinema bugün 114 yaşında.
''Yedinci sanat'' olarak görülen sinema, aslında perdeye arka arkaya gelen saydam bir film şeridi üzerindeki görüntülerin, beynin gözün ağ tabakası üzerine düşen görüntüyü kısa bir süre daha saklaması sayesinde hareketli görünmesinden ortaya çıktı. İlk bulunduğunda insanları şaşkına uğratması nedeniyle ''büyülü fener'' adını alan sinemanın gelişmesini sağlayan ilk ögelerden biri, 1824'de İngiliz fizikçi Peter Mark Roget'ın yayımladığı ''Hareketli Cisimlere İlişkin Olarak Görüntünün Sürekliliği'' adlı kuramsal çalışma oldu.
İlk yıllarda sesi ve görüntüyü birlikte kaydeden bir aygıt olmadığından filmler sessizdi. Filmin konusu bazen ''sirk'' ve ''vodvil'', bazen dünyanın çeşitli yerlerine gönderilmiş kameramanların saptadıkları haber ve belgeseller oldu.
Ancak I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte Avrupa sineması neredeyse çöküntüye uğradı. Çünkü filmin ana maddesi olan selüloit barut yapımında kullanılmaktaydı. Oysa, aynı dönemde ABD sineması önemli gelişmelere sahne oldu. Bir ''Milletin Doğuşu'' ve ''Hoşgörüsüzlük'' gibi filmlerle adını duyuran ABD'li yönetmen David Griffith, sinemayı salt bir eğlence aracı olmaktan çıkarıp izleyiciyi aynı zamanda düşünmeye de yönelten, çok yönlü bir anlatım aracına dönüştürdü.